Kör Göze Parmak Hikayeleri; “İğrenç bir aşk hikayesi”

Hani TV’de maç izlerken kameralara tribünlerden takılan bir sarışın kız vardır ya, o kızlardan biriyle tanışmak için kaç maç kapalıdan bilet alıp bütçemin içine sıçtığım çok olmuştur. Gerçi muhabbete “22 kişi bir topun peşinde koşuyorlar meh meh” diyerek girip baştan bir sıfır geriye düşeceğimi bildiğimden hep korktum onlardan ya neyse.

Benim hikayem başka aslında. Kız arkadaşla buluştuğunda yemeğe çıkmamak için kahvaltıda ekmeğe sonuna kadar abanıp, “ben tokum aşkım ya bir şeyler içelim” diyerekten kurtardığım tasarruf çakallığını bu sefer başaramamıştım. Annem o gün evde değildi, dolapta ise genelde salama yumulduğumdan tadını hiç bilmediğim cıvık reçellerden başka bir şey yoktu. “Ulan bu sefer de yemek yeriz, şunun şurasında ne kadar tutar..” diyerekten doğruca kız arkadaşımla buluşmaya gittim. Arada öğünü pilavla geçiştirir miyiz acaba diyerekten “ya ne varsa bu esnaf lokantalarında var be aşkım” desem de her defasında aldığım üfff cevabı beni beklenen sona doğru götürüyordu. En sonunda kızın teklif ettiği o büyük tabak-az makarna temalı bir yerde oturduk, yemekler söylendi kızda bir durgunluk.. Yemekler geldi (tabakların çeyreği dolu) kız gene durgun…

“Ben ayrılmak istiyorum, olmayacak bu iş!” dedi. Ben “Hayatım, Yılmaz Özdil’in son yazısı ne güzeldi, taşı gene koymuş gediğine..” dedim. “Dayanamıyorum artık sana” dedi, ben; “içkimize dokunamazlar aga” dedim. O ara Garsonun “devam edecek misiniz?” sorusuyla ortam bölündü. Devam etmeyecekti artık, ne sezar salataya ne de bana.

Mekandan ayrılırken sarılmadı bile. “Zaten kız çok da güzel değildi lan..” diyerekten kendimi bir güzel avuttum.

Eve geldim kapıyı açtım, bu arada hala çok açtım…



Leave a comment